Kayıtlar

Mart, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yaygara

Derslerimin yoğunlaşmasından ötürü buraları boşladım biraz. Sınav telaşı bitince yine buralarda olacağım. O zamana kadar yine bir şiirle herkesi selamlarım. :)   ------------------------------- Ben sevdim mi Sessiz sakin severim Bağırmam dağlara taşlara Delmem dağları Ferhat gibi Düşmem çöllere Kerem misali Yaygaraya gerek yok!

Tadilat

Sen gittin ya Yüreğim tadilatta Kimseleri almıyorum içeriye Sağda solda kırık dökük sevgiler Sevgilerin yanında yerde duran bir onur Biraz şaşkınlık Biraz da nefret var Hepsi bu senden kalan geriye.                              - Dozi -

Dozilog Seneyi Devriyesi ve Özeleştirisi

Resim
Bir sene olmuş bu blogu açalı. İlk yazımı 4 Mart 2009 tarihinde yayımlamışım. Şimdiye kadar 91 yazı yazmış, toplamda 75 yorum almışım. Tabi bu sayılar bu blogda yazar olan herkesin toplam sayısı. Kendi yazılarım dışındaki ilk yazıyı Mert 6 Eylül 2009 günü yazmış . Yani istatistiklere bakacak olursak aslında pek becerememişim şimdiye kadar bu blog işini. Ama yine de vazgeçmemişim yazmaktan ve vazgeçeceğimi de sanmıyorum uzun bir süre daha. 11 Mart tarihinde buradaki yazıda Mert ayrı bir blog açtığını duyurmuştu. Arada burada da yazılarını okuyabileceksiniz ama artık ağırlıklı olarak yeni blogunda yazacaktır. Diğer yazarımız Merve artık yazmıyor zaten. Yine de yazarlığını kaldırmayacağım, belki bir gün yazar. Aslında alışmıştım çok yazarlı bir blog olmaya. Kendim yazamadığım zamanlarda boş kalan blogun imdadına Mert'in yazdığı bir yazı koşuveriyordu. :) Ben de nede olsa yazan var gibisinden yan gelip yatıyordum. Tembelliğe alıştırdılar yani beni. :) Ama artık blogda aktif olar

Şahlanan Ekonomi Aşkına!

Resim
Bugün biladerin bankada işi vardı. Akşamdan "abi beraber gideriz" dediydi, ben de "tamam" demiştim. Sabah gitmeyi planladığımız bankaya, uykuya düşkünlüğümüz nedeniyle öğleden sonra gittik. Perşembe günü buranın halk pazarı kurulur. Bu çevrenin en büyük pazarıdır. Çevre köylerden, ilçelerden birçok gelen olur buraya. Tabi bu insanlar gelmişken bankadaki işlerini de görmek isterler. Yani Perşembe günü bankaya gitmek için uygun bir gün değildir aslında bizim gibi sıra beklemekten nefret eden bünyeler için. Neyse gittik bankaya baktık oldukça kalabalık. Numaratörden numaramızı aldık; 332! Seksen kadar kişi var önümüzde. Ben bari dışarıya çıkalım orada bekleyelim hem sigara içerim ben dedim. Çıktık dışarı bankanın duvarına yaslandık. Sigaramı yaktım derin bir nefes aldım ve tam karşımda duran bir adamın bana baktığını gördüm. Gayri ihtiyari ben de ona baktım. Aradan çok geçmedi, "Şşştt bi sigara da bana versene" dedi. Normalde bana bu şekilde seslenen bi

4 Bin Yıllık Beyin!

Resim
Az önce haberlere göz atarken, dumur olmama neden olan bir habere denk geldim. HaberTürk sitesindeki habere göre Kütahya Seyitömer höyüğündeki kazılarda, günümüze kadar bozulmadan kalmayı başarmış insan beyni bulmuşlar. Daha önce de aynı bölgede 4 bin yıllık tohum bulunmuş ve bu tohum çimlendirilmişti. 4 bin yıllık insan beyinlerinin günümüze kadar bozulmadan gelmesini sağlayan şeyin bölgedeki bor madenleri olduğu saptanmış. Beyin kalıntılarında DNA ve sıvı örneklerine rastlanmış. Bakalım bu kalıntılardan ne gibi bilgiler elde edilecek?

Şey Bey

Şey Bey isminde bir blog var. Ben açtım. Dozilogdaki yazarlığım devam edecek ama kişisel yazılarımı, ufak tefek hikayelerimi orada yayınlıyacağım. Orada birileri varsa, beni okuyan falan, buradan da okuyabilir artık.

Ayıp Oluyor

Ayıp oluyor. Mesela teyzeme ayıp ediyorum. Adalet teyzeme. Yıllar var gitmiyorum kadının evine. Ben köyü sevmediğimden gitmiyorum ama o onu sevmediğimden gitmediğimi sanmaya başladı artık. Teyzeoğluna da ayıp oluyor. Çocuğa sitem ettim geçenlerde bize gelmiyorsun ki sen ben neden size geleyim dedim. Geldi çocuk bizde kaldı. Ben hala gitmiyorum onlara. Amcaoğluna da ayıp ediyorum hatta belki amcama da. Geçenlerde amcamlara uğradım ısrarla geç içeriye bir otur dediler. Birden çok işim ve acelem olduğu yalanını kıvırdım, girmedim. Halbuki amcaoğlu bize geliyor kalıyor. Ben yıllardır gitmiyorum. En son geçen bayram gittim ve yine içeriye geçmedim. Ondan önceki bayramlarda da gitmedim. Ayıp oluyor mesela Okan Hoca'ya da ayıp oluyor. Sanki bana kitap verirse onun faydasına olacak. Benim faydama olacak ama gitmiyorum uzun zamandır. Hocam bunu okuyorsan bir açıklama yapmak istiyorum: O gün dişçide sandığımdan çok daha fazla bekledim. Yedide çıkabildim dişçiden o saatte de gelemeyeyim dedi

Sonunda Biz de Teknolojiyi Yakaladık, Gibi gibi...

Resim
 Uzun zamandır eve uydu bağlatmayı istiyordum. Ama ülkemizin genel sorunu olan nakit sorunu benim de yakamı bırakmadığı için uydu alıcısı almak hayal oluyordu tabi. Aslında taksit usülü pek tabi alabilirdim ama kredi kartımın bulunmaması ve kendimin de borçla iş yapmaktan nefret etmem dolayısıyla pek yanaşmıyordum. Bir gün elimiz bolarınca alırız nasıl olsa acalesi yok diyordum. Sonra bir gün annem panik içinde beni uyandırdı. Sabah sabah uykulu gözlerde annemin yüzünü seçmeye çalışırken söylediklerine kulak kabarttım. "Televizyon göstermiyor oğlum" diyordu. "Besleme ünitesini kontrol et kablo yerinden çıkmıştır" dedim başımdan savarcasına. Annem gitti, dediğimi denedi ve geri geldi. Sonuç: televizyonumuz sadece karınca gösterme konusunda ısrar etmekteydi. İstemeyerek de olsa yerimden doğruldum, içimden televizyona sayıp söverek besleme ünitesini, kabloları, görüntü ayarlarını, kanalları kontrol ettim. Ama ne yaparsam yapayım televizyonda tek gördüğüm şey karınc

gogopavırrencırs!

Az önce bir video'ya denk geldim. Benim çocukluğumun en meşhur çocuk programlarından "Power Rangers"ın introsu. Zorladım kendimi sonuna kadar izledim. Tüylerim diken diken oldu ne kadar aptalca bir şeymiş :) Ve zamanında büyük bir zevkle ve hatta evdeki divanın üzerinde tepine zıplaya izlerdim ben o programı :) Power Rangers'taki karakterlerin ikisi kızdı hatırlıyorum. O kızlar yüzünden ben çok uzun bir süre sarı hiç bir şey giymedim üzerime. Pembe zaten olmazdı delikanlıyı bozardı henüz bir metre olan delikanlıyı acaip bozardı. Ben yeşil olan pavır rencır olurdum, dozi kırmızı olurdu (hep en iyisini kapar zaten büyük ya) oyun oynardık. Programı izleyebilmek başarısını göstermekle yetinmez program bitince de pavır rencırs temalı oyunlar oynardık. dozi uzun süre oynamadı tabi :) Beş yaş fark "ulan n'apıyorum ben" dedirtti muhtemelen ona. Ama o da zamanında "Kara Şimşek" için en az benim çıldırdığım kadar çıldırmıştır. Kızkardeşim "Teletabil

Eve Gitmek

Eve gitmek,yemek yemek, bir film açıp izlemek, kitap okumak, çay içmek, kendi yatağında o rahat yatağında on iki saat uyumak, annesini görmek, belki biraz ders çalışmak, müzik dinlemek, bir şeyler karalamak, pencereden bomboş sokakları izleyerek bir sigara içmek, biraz gitar çalmak, internette zaman öldürmek... Mert'in aklından bunlar geçiyordu. Görüldüğü üzere eve gitmek için yeterince haklı sebebi vardı. Ama abisinin ve teyzesinin de kal demeleri için çok haklı ve geçerli bir sebepleri vardı. Saat üç olmuştu. Hırlısı vardı hırsızı vardı. Bir haklı sebebpleri daha vardı. Teyze hstaydı. Midesi ağrıyordu. Çok feci ağrıyordu ve bu her halinden belliydi. Hastaneye götürülmesi gerekebilirdi. Ama düşüncesiz ve bencil kahramanımız Mert illa da tutturdu gideceğim diye. "Geçmiş olsun teyze hadi iyi geceler" dedi ve çıktı. Merdivenlerden indi, üzerinde gereksiz, yersiz bir neşe vardı. Daha on dakika önce abisine moralinin bozuk olduğunu söylüyordu ama şimdi, on dakika sonra, sessi

Mert Bugün N'aptı?

Çok merak ediyorsunuz biliyorum. Mert bugün hiç bir halt yapmadı. Mert genelde hiç bir halt yapmıyor. Mert aylağın teki. Ayrıca Mert bu blog mulog işlerinden pek anlamıyor... Mert gecenin bu saatinde yapacak birşey bulamayıp bir yazı yazmaya karar verdi. Bir başlık attı, yazmaya başlayacaktı ki vazgeçti. Ama yanlışlıkla entıra bastı! Kaydınız başarıyla yayınlandı! Mert sadece başlıktan oluşan yazısını silmeye çalıştı. Beceremedi. Ama yazmayı düşündüğü şeyi yazmaktan da vazgeçmişti. Ulan n'apsam n'apsam derken "bari konuyu değiştireyim bozuntuya vermeyeyim" gibisinden parlak bir fikir geldi aklına. Alın işte şimdi de konuyu değiştiriyor! Ama tuhaf bir his he. Tavsiye ederim. Hani birileri yemek yiyordur sana da "gel yi" diyip duruyordur ya. Hani sen de "yok tokum" diyorsundur ya. Hani o birileri de "ağzını bulaştırdın mı yirsin ehe ehe" der ya hep. İşte öyle bir şey. Ağzımı bulaştırdım artık, yazmak istiyorum. Issız bir adaya düşsem ya

Mert'in Hayali Dostlar Mekanı

Tükürüklerimden bir deniz yaratacağım yakında. Sigara izmaritlerinden bir plaj da yaparım yanına. Pek rağbet gören bir koy olmaz. Pis kokar muhtemelen ıslak izmarit işte. Denizi de pek hijyenik olmaz tabi ki. İnsanlar oraya gelmek istemezler. Şezlonga uzanıp güneşlenmek falan... Zaten büyük ihtimal her daim kara bulutlar dolanır benim denizimin üstünde, isteseler de güneşlenemezler. İsteseler derken kast ettiğim topluluk koku alma yeteneğini kaybetmiş insanlar. Kötü kokar demiştim. Çok zorlayıp kurcalayınca saçlarım dökülebiliyor. Madem bir deniz yarattım dökülen saçlarım da denizin yosunu olur. Hatta daha da iğrençleşeyim göz çapaklarımı doğru kimyasalları kullanırsam sertleştirebilirim belki, bilirsiniz çapak denilen şey yumuşaktır elde dağılır. Yanına da bir otel dikerim denizimin. Hayal kırıklıklarımdan ve başarısızlıklarımdan. Devasa birşey olur. Yapı malzemesi hayal kırıklığı ve başarısızlık olan bir bina tabi ki kasvetli bir yer olur. Otelin personeli olmalı. Daha önce yazdığı